Telefon
Çalışma Saatlerimiz
Pzt-Cts: 09:00-18:00

İhtiyaç Nedeniyle Konut ve İşyeri Tahliye Davası

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Gereksinim, yeniden İnşa, ve imar” başlıklı 350. Maddesinde düzenleme alanı bulan “gereksinim/ihtiyaç nedeniyle tahliye” konusu yer almaktadır. TBK’nın 350. Maddesi; “Kiraya veren, kira sözleşmesini; 1-Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa,…..belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir” düzenlemesini içermektedir.

A.DAVA AÇMA SÜRESİ BAKIMINDAN;

TBK’nın 350. Maddesinden de görüleceği üzere sözleşmenin belirli ve belirsiz süreli olmasına göre bir ayrım yapılmaktadır. Bu bağlamda;

1.Sözleşmenin belirli süreli olması halinde sürenin sona ermesi akabinde hiçbir ihtar ve bildirime gerek kalmaksızın bir ay içinde dava ikame edilebilecektir. Bununla birlikte konut ve çatılı iş yerleri için belirli süreli kira sözleşmesinin sonunda TBK’nun 347. Maddesi doğrultusunda kiracının sözleşme süresinin bitiminden en az on beş gün önce bildirimde bulunmaması halinde sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılacaktır. Bu haliyle de her yıl yenilenerek devam eden bir kira sözleşmesinin varlığı halinde hiçbir ihtar ve bildirime gerek kalmaksızın yenilenen sürenin sonundan itibaren bir ay içinde dava ikame edilebilecektir.

2.S2. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde genel hükümlere göre fesih dönemi ve fesih bildirim süresi dikkate alınmaktadır. TBK’nın 350. Maddesinde; “…belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir.” hususları belirtilerek fesih süreleri ve dava açma süresi için genel hükümlere atıf yapılmıştır. TBK’nın 328. Maddesinde “Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde taraflardan her biri, daha uzun bir fesih bildirim süresi veya başka bir fesih dönemi kararlaştırılmış olmadıkça, yasal fesih dönemlerine ve fesih bildirim sürelerine uyarak sözleşmeyi feshedebilir. Fesih dönemlerinin hesabında, kira sözleşmesinin başlangıç tarihi esas alınır. Sözleşmede veya kanunda belirtilen fesih dönemine veya bildirim süresine uyulmamışsa, bildirim bir sonraki fesih dönemi için geçerli olur” düzenlemesine yer verilmiştir. Bunun devamında ise Taşınmaz ve Taşınır Yapı Kiraları başlıklı Fesih Bildirimi başlıklı TBK’nın 329. Maddesinde ise; “Taraflardan her biri, bir taşınmaza veya taşınır bir yapıya ilişkin kira sözleşmesini yerel âdette belirlenen kira döneminin sonu için veya böyle bir âdetin bulunmaması durumunda, altı aylık kira döneminin sonu için, üç aylık fesih bildirim süresine uyarak feshedebilir.” hususlarına yer verilmiştir. TBK’nın 329. Maddesine uyarınca; belirsiz süreli kira sözleşmelerinde her altı aylık dönem bir fesih dönemi olup kiraya verenin altı aylık fesih döneminden en az 3 ay önce kiracıya bildirimde bulunmak ve altı aylık fesih dönemi dolduktan sonra bir ay içinde davayı açmak zorundadır. Genel hükümlere tabi kira sözleşmelerinde kira süresinin sona ermesi halinde sözleşme süresi belirsiz hale gelir. TBK. M. 327/2’de “Taraflar, bu durumda, açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisini sürdürürlerse, kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür.” hususu düzenlenmiştir. Sona erme süresi itibariyle kira ilişkisi devam ettirilerek belirsiz süreli hale gelen kira sözleşmelerinde de her altı aylık dönem bir fesih dönemi olup kiraya verenin altı aylık fesih döneminden en az 3 ay önce kiracıya bildirimde bulunmak ve altı aylık fesih dönemi dolduktan sonra bir ay içinde davayı açmak zorundadır. Burada önemle dikkat edilmelidir ki Konut veya Çatılı İş Yeri için düzenlenen kira sözleşmelerinde bu hüküm uygulanamayacaktır. TBK’nun Kira Sözleşmeleri başlıklı Dördüncü Bölümünün Genel Hükümler alt başlıklı Birinci Ayırımında TBK’nun 327. Maddesi ve sair maddeler düzenlenmiştir. Bunun karşılığında Konut ve Çatılı İşyeri Kiraları alt başlıklı İkinci Ayırım kısmında ise yalnızca Konut ve Çatılı İş Yeri Kira Sözleşmelerine uygulanacak hükümler düzenlenmiştir. Bu durum kanunun lafzından kaynaklanmakla birlikte ayrıca Yargıtay 6. H.D. 2016/657 E ve 2016/2286 K. Sayılı ilamında da “Taşınmaz ve taşınır yapı kiralarıyla ilgili belirsiz süreli kira sözleşmelerinde feshi ihbar süresi Türk Borçlar Kanun'unun 329.maddesi hükmüne göre belirlenir. Kiralananın Konut ve Çatılı İşyerleri Kirasına tabi olması halinde ise; TBK'nun 350. maddesine göre kira süresi kendiliğinden bir yıl daha uzar ve dava açma süresi kira bitiminden itibaren bir aylık süreye tabi olur. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için öncelikle kiralananın galip vasfının belirlenmesi ve kiralananın TBK'nun genel hükümlerine mi, yoksa konut ve çatılı iş yeri kiralanmasına ilişkin hükümlerine mi tabi olduğu konusunda uzman bilirkişiden denetime elverişli rapor alınması ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken..” hususu belirtilerek kesin ayrıma atıfta bulunulmuştur.

TBK’ nın 353. Maddesini de değerlendirmeye almamız gerekirse ilgili maddede “Kiraya veren, en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse, dava açma süresi bir kira yılı için uzamış sayılır.” hususları düzenlenmiştir. Söz konusu madde ve madde gerekçesi dikkate alındığında kiraya veren tarafından daha önce veya en geç dava açma için öngörülen sürede dava açmak yerine dava açılacağına dair bir bildirimde bulunursa dava açma süresi bir kira yılı için uzamış sayılacak olup bu uygulamanın belirsiz süreli kira sözleşmeleri için de uygulanabileceğini söylemek mümkündür. (Y.6. H.D. 03.06.2014 T. 2014/4988 E ve 2014/7264 K.)

B.DAVADA TARAF OLMA EHLİYETİ BAKIMINDAN;

Kiraya veren ile taşınmaz malikinin birbirinden farklı olması hali uygulamada sıkça karşılaşılan bir durumdur. İhtiyaç nedeniyle tahliye davasında ise davacının; davada taraf olma hakkının olup olmadığı yönünde bazı tereddütler bulunmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında da sarih olarak Kiraya Veren ile Taşınmaz Malikinin birbirinden farklı olması halinde dahi her ikisi de davada taraf olma ehliyetine sahip olduğu belirtilmektedir. (Y. 3.H.D. 11.10.2017 T. 2017/5469 E ve 2017/13735 K, Y. 6. H.D. 29.01.2015 T. 2014/13824 E ve 2015/1000 K, Y. 6. H.D. 11.09.2014 T. 2014/7730 E ve 2014/9613 K)

Tartışmalı bir diğer husus ise; malik şirketin ortağının konut ihtiyacı sebebiyle gereksinim nedeniyle tahliye davasını açıp açamayacağıdır. Bu kapsamda Yargıtay, şirket yetkilisinin ve ortağının konut ihtiyacı sebebiyle bu davanın açılamayacağı yönünde hüküm tesis etmektedir. (Y. 6.H.D. 16.11.2015 T. 2015/7742 E ve 2015/9922 K.)

C.GEREKSİNİMİN SAMİMİ VE ZORUNLU OLMASI BAKIMINDAN;

TBK’nun 350. Maddesine dayanılarak açılan davada; dava şartlarından birisi de bir “gereksinime dayanılması” olup bu gereksinimin de samimi ve zorunlu olması şartı aranmaktadır. Gereksinim sebepleri olarak TBK’da spesifik olarak belirli durumlar sayılmamış olup, içtihatlarda gereksinimin samimi ve zorunlu olması ve bu gereksinimin dava devam ederken de devam etmesi hali aranmaktadır. Söz konusu samimi ve zorunlu olan gereksinim ise her türlü delille ispatlanabilmektedir.

Yargıtay tarafından; reşit olan oğulun aileden ayrı ayrı meskende oturmak istemesi (Y. 6. H.D. 05.11.2015 T. 2015/6245 E ve 2015/9532 K, Yargıtay HGK 23.10.2015 T. 2014/6-224 E ve 2015/2354 K), taşınmazın kendisinin veya ihtiyaçlının iş yerine yakın olması (Y. 6.H.D. 30.10.2013 T. 2013/12007 E ve 2013/14454 K, Y. 6. H.D. 11.03.2015 T. 2015/1031 E ve 2015/2447 K), tahliye tehdidi altında bulunmasa dahi ihtiyaçlının kirada oturması (Y. 6. H.D. 21.03.2013 T. 2013/2188 E ve 2013/4985 K) gereksinimin samimi ve zorunlu olduğu durumlara örnek olarak gösterilmektedir.

Sonuç
TBK’nun 350. Maddesine dayalı olarak gereksinim nedeniyle açılacak olan tahliye davasında ilk olarak dikkat edilmesi gereken konu fesih ve dava süresidir. Fesih ihtarnamesinin süresinde tebliğ edilmemesi, davanın fesih sürelerine uyulmadan ikame edilmesi halinde açılan davada aleyhe sonuç alınması muhtemel olacaktır. Ayrıca davacının taraf ehliyeti hususu da aktif husumet yönünden önem arz etmekle birlikte davacı; taşınmazın maliki veya kiraya veren olabilmektedir. Bununla birlikte gereksinim ve gereksinimin samimi ve zorunlu olması; esas itibariyle gereksinim sebeplerinin genişliği ve farklılıkları açısından geniş kapsamlı bir konu olup bunun ayrıca değerlendirilmesi ve her türlü delille ispatlanması gereklidir.

Saygılarımla

Av. Ali Tunç Karaoğlu, Karaca Avuklatlık Bürosu